AZABA YÖNELTEN EN SİNSİ VARLIK


Kim olursa olsun, her insanın sonsuz bir azap çekmesini isteyen, bütün varlığını buna adamış olan, son derece tehlikeli bir varlık var…

Bu varlık tarihin her aşamasında insanın düşmanı oldu. Yaşamış ve ölmüş milyarlarca insanı ateşin içine çekti ve halen çekmeyi amaçlıyor. Onun için genç, yaşlı, kadın, erkek, devlet başkanı veya dilenci fark etmiyor. Her insan onun hedefi…

Bu sinsi varlık, insanın apaçık düşmanı olan “şeytan”dır.

Siz bu yazıyı okurken sizi gözleyen, sizinle ilgili planlar yapan ve sizi Allah’ın dosdoğru yolundan alıkoymak isteyen önemli bir düşmanınız var. Bu düşmanın tek arzusu, olabildiği kadar çok insanı kendisiyle beraber cehenneme sürüklemek… Hangi sebeple olursa olsun, onu takip edenlerin sonu hiç değişmiyor. Bu son Kuran’da şöyle haber verilir:

“Ona yazılmıştır: “Kim onu veli edinirse, şüphesiz o (şeytan) onu şaşırtıp-saptırır ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir.” (Hac Suresi, 4)

Okumaya devam et

ŞEYTANIN TUZAĞA DÜŞÜRME YÖNTEMLERİ – 1.BÖLÜM

İman edenleri saptırmak amacıyla son derece ayrıntılı plan ve tuzaklar kuran şeytan, başta müminlerin nefislerinin hoşlarına giden şeyleri kullanarak onları isyana ve günaha sürüklemeye çalışır. Bunda başarılı olamazsa bu sefer de günah ve kötülükleri zararsız ve meşru bir kılıfta sunarak onları aldatmayı dener. Eğer bundan da bir sonuç elde edemezse iman edenlerin doğru yolları üzerine oturup onlara sağ ve sol yanlarından yaklaşır. Bu yöntemle, Allah’ın razı olmadığı tavır ve faaliyetleri din adına, Allah adına yapılması gerekliymiş gibi telkin eder; tamamen nefsani olan hareketleri hizmet, ibadet kisvesiyle yaptırmaya çalışır. Bu sonuncu hilenin diğerlerine göre, aldatıcı ve kafa karıştırıcı yönü daha fazladır. Kuran’da insanlar, şeytanın Allah’ın adını kullanarak aldatmasına karşı şöyle uyarılırlar:

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın va’di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı da, sizi Allah ile aldatmasın. Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. “ (Fatır Suresi, 5-6)

“Meşru Gösterme” Telkini

Gaflet ve rehavet anlarında nefis, haram olmayan ancak faydası da olmayan, “boş” işlerle insanı meşgul etmek ister. Bunlar, örneğin, çeşitli bahanelerle sokağa çıkıp boş ve amaçsız bir şekilde vakit öldürmek, saatlerce televizyon seyretmek ve internette sohbet etmek gibi davranışlar olabilir. Aslında tek başına ele alındığında gerçekten de meşru ve helal olan bu davranışları şeytan “meşru görünme” telkini ile insanı Allah’ın rızasını kazandıracak faaliyetlerden uzak tutmak için kullanır.

Ancak iman eden, aklı başında bir insan, dünyanın çok kısa süre kalınacak bir yer olduğunu bilir. Bu insan dünyada kendisine tanınan kısıtlı zamanı Allah’ın hoşnut olacağı umulan şekilde kullanmaya, küçük kaçamaklara tenezzül etmemeye çalışarak geçirir ve nefsinin sınırsız arzularını tatmin etmeye çalışmaz. Rabbimiz’in rızasını aramaktansa, nefsinin ve menfaatlerinin peşinde koşanların durumunu, Allah Kuran’da şöyle haber vermiştir:

“İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır.” (Hac Suresi, 11)

“Özgürlüğün Kısıtlandığı” Telkini

Şeytan insana din ahlakını yaşamanın, Allah’a ve Resul’üne itaat etmenin, insanın özgürlüğünü, bağımsızlığını kısıtlayıcı bir hayat tarzı olduğunu fısıldar. İman etmeyenlerin ne kadar özgür ve başlarına buyruk yaşadıklarını, dilerse kişinin kendisinin de öyle yaşayabileceğini telkin eder. Ancak bu, şeytanın yalnızca göz boyamaya yönelik, süslü bir telkinidir.

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\zincirler.png

Çünkü Allah’ın emirlerine uymadan, yalnızca nefsinin istek ve arzuları doğrultusunda yaşayan bir kişi özgürlüğüne kavuşacağını zannederken, aslında tâbi olduğu din dışı sistemin kendisini uymaya mecbur kıldığı birçok zorlayıcı, kısıtlayıcı ve yasaklayıcı kurallarıyla zincirlenip gerçek özgürlüğünü kaybeder. Bunun yanı sıra özgürlük olarak isimlendirilen durum, imanın kazandırdığı şuur ve akıldan uzak olan, kişiyi dünyada son derece güvensiz bir ortamda bırakır ve her türlü tehlikeye açık hale getirir. Şeytanın özendirdiği sahte özgürlük yerini zamanla “sahipsizlik“, “başıboşluk ve yalnızlık“ hislerine bırakarak bu kimseyi bunalımın eşiğine getirir.

Oysa şeytanın fısıldadığının aksine gerçek özgürlük, ancak gerçek din ahlakı tam anlamıyla yaşandığı takdirde elde edilebilir. Hak din, toplumun ve insanların kişi üzerindeki baskılarını, yaptırımlarını, yönlendirici kurallarını, dahası kişinin kendi kendisine koyduğu kuralları, prensipleri, her türlü taassubu ve olumsuz telkini kırar, yok eder. Bu nedenle kişiye gerçek özgürlüğü kazandıracak tek vesile Rabbimiz’in bildirdiği din ahlakına uymaktır.

“Nimetlerden Mahrum Kalındığı” Telkini

Şeytan mümine, din ahlakına göre yaşamayan kişilerin elinde bulunan bazı nimetleri müminlerle birlikteyken her zaman tadamayacağı, onlara ulaşamayacağı, onlardan mahrum kalacağı, bir daha karşısına böyle güzel fırsatlar çıkmayacağı, bu yüzden de bunları elde etmek için zaman zaman dünyaya yönelmesi gerektiği yönünde telkinler verebilir.

Oysa iman etmeyenlerin karanlık dünyasını terk etmek, onlardan kopup-ayrılmak mahrumiyete neden olmaz, Allah’ın rahmetine ve nimetine kavuşmaya vesile olur. Çünkü “Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size Kendisi’nden bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. “ (Bakara Suresi, 268) ayetinin hükmü gereği rızkı veren ve onu hesapsız genişleten Yüce Rabbimiz’dir.

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\susler.jpg  Okumaya devam et

ŞEYTANIN TUZAĞA DÜŞÜRME YÖNTEMLERİ – 2.BÖLÜM


İnsanın düşmanı olan şeytan, kıyamet gününe kadar tüm gücüyle insanları kötülüğe sürüklemeye yemin etmiştir. Şeytan, insanları bu yönde ikna edebilmek için batıla dayalı çok çeşitli ve sinsi yöntemler geliştirmiştir. Bunların tümü bir arada düşünüldüğünde adeta “şeytanın batıl dini” olarak karşımıza çıkar.

Kimi insanlar şeytan hakkında gerçeğe dayalı doğru bilgilere sahip değillerdir. Bu nedenle, şeytanın düşmanlığından sakınabilmek için insanın öncelikle yapması gereken onun yöntemlerini, nasıl mağlup edilebileceğini öğrenmek ve tuzaklarına karşı hazırlıklı olmaktır.

Bu konuda ilk bilinmesi gereken ise şeytanın yüzyıllardır savunuculuğunu yaptığı ve insanlara kabul ettirmeye çalıştığı bir “din anlayışı” olduğudur. Tarihin başlangıcından itibaren, dünyanın dört bir yanındaki tüm insanlara aynı telkinleri vererek onlara ortak bir yaşam stilini, kendi batıl dinini benimsetmeye çalışmaktadır. Bu dinin temel özelliklerinden ve şeytanın bu din anlayışını insanlara kabul ettirebilmek için kullandığı yöntemlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Sinsice Yöntemler Kullanması ve İnsanları da Sinsiliğe Teşvik Etmesi

İnsanları doğru yoldan ayırıp kendisi ile birlikte cehenneme sürüklemek için çaba harcayan şeytanın en önemli özelliklerinden biri sinsiliğidir. Sinsilik aynı zamanda şeytanın insanlığa karşı verdiği amansız mücadelede kullandığı en hayati yöntemlerdendir. İnsanları, gerçek amacını açıklayarak kendisine uymaya çağırsa sonuç alamayacak, başarılı olamayacaktır. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri onlara karşı nasıl büyük bir kin ve düşmanlık beslediğini, onları kendisiyle birlikte sonsuza kadar cehennem azabına sürüklemek için kandırmaya çalıştığını ve onlara yalnızca yalan söylediğini anlatacak olursa, elbette ki sözlerine inanılmayacaktır. Hatta ona karşı dikkatli ve uyanık olunacak ve tuzağına düşmekten kurtulunacaktır. Bu nedenle şeytan, insanları sinsilikle, yalan, hile ve aldatmaca dolu yöntemlerle kandırmaya çalışır. Onlara düşman olduğunu açıkça hissettirecek tavırlardan sakınır. Ya da onlara açık açık ‘gelin bana uyun’, ‘kötü ahlaklı olun’, ‘kendinize, etrafınızdaki insanlara zarar verin’, ya da ‘iyi ya da kötü arasında tercih yapmanız gerektiğinde her zaman kötüden yana tavır alın’ gibi telkinlerde bulunmayabilir. Aslında bu sözler şeytanın nihai hedefini özetlemektedir. Ama o her zaman için tüm bunları iyilik, güzellik, doğruluk gibi erdemlerle süsleyerek insanlara sunar. Onlara sinsice yanaşır; zekice ve kurnazca ikna metodları kullanır.

Okumaya devam et

ŞEYTANIN HİLELERİ ZAYIFTIR


Hz. Adem’den beri insanın dünya üzerindeki en büyük düşmanı şeytandır. Şeytan, Hz. Adem yaratıldığında Allah’a itaat etmemiş ve tüm insanları Allah’ın yolundan saptırmaya ahdetmiştir. Allah, Kuran’da şeytanın insanları doğru yoldan ayırmak için türlü yollar denediğini, onlara tuzaklar kurduğunu, dünya hayatını süslü ve çekici göstermeye çalıştığını bildirir. Bunların yanında, Allah’ın şeytan hakkında bildirdiği bir başka bilgi ise, onun hilesinin zayıf olduğu ve insanlar üzerinde hiçbir zorlayıcı etkisinin bulunmadığıdır. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

“İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar. Öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76)

Kuran’daki pek çok ayette de belirtildiği gibi, şeytanın bu planı Allah’ın rızasını tam anlamıyla gözeten ve nefsinin mazeretlerine geçit vermeyen samimi Müslümanlar üzerinde etkili olmamaktadır. Şeytanın etkisini inananlardan uzaklaştıran, sürekli Allah’ı anmaları ve Rabbimiz’in gücünü, sevgisini ve azabını düşünme konusunda gevşeklik göstermemeleridir. Bu kişiler ayette “muhlis kullar”, yani ihlasla, katıksız samimiyetle Allah’ı en çok razı edecek yolu tercih eden kişiler olarak bildirilmiştir. 

Aslında şeytanın hilesinin zayıf olması ve zorlayıcı bir gücünün bulunmaması, Allah’ın insanlar için yarattığı bir kolaylıktır. Çünkü dini yaşayan bir insanın karşısında dine karşı negatif bir güç olarak şeytan vardır. Onun zayıf ve güçsüz olması ise, müminlerin dini yaşama konusunda güçlük yaşamayacaklarının bir göstergesidir. Ancak bunun için samimi bir iman gerekir. Allah Kuran’da salih olanların şeytanın hilelerinden etkilenmeyeceğini şöyle bildirmektedir:

“Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr Suresi, 39–40)

Kuran’da gerçekten inananların az sayıda oldukları haber verilmiştir. Şeytanın, “insanı din ahlakından yavaş yavaş ve sessiz şekilde uzaklaştırma planı”nı en çok uygulamaya çalışacağı kişilerin inançlı insanlar olması son derece normaldir. Çünkü iman etmeyenler, zaten onun kendisine görev edindiği şekilde, Allah’ın rızasından uzak ve ahireti unutmaya çalışarak yaşamaktadır. Öyleyse samimi olarak iman eden bir Müslümanın bu yönde dikkatinin açık olması gerekir. Kendisini insanların birçoğunun içine düştüğü bu aldanışlardan korurken de dikkat edeceği en önemli nokta, şeytanın planının “sessiz ve sakin bir işleyişe” sahip olmasıdır. Çünkü bazı insanların, kendilerini yaratan Allah’ı ve O’nun emirlerini düşünmedikleri, din ahlakından uzak yaşadıkları ve ölümden sonraki hesabı unuttukları halde vicdan azabı çekmelerini engelleyen unsurlardan biri, bunları yapmaya yavaş yavaş ve aşama aşama alışmalarıdır.

Allah’a samimi ve gönülden teslim olmuş bir Müslüman ise her an her yerde Allah ile beraber olduğunun bilincindedir. Her işine Allah’ı hatırlayarak başlar. İnsanın Allah ile sürekli içli bir bağlantı halinde olması ise, dünyaya bir imtihana tabi olmak üzere geldiğini unutmamasını sağlar. Dünya hayatının bir imtihandan ibaret olduğu ve yaşamı boyunca her an nefsinin mi yoksa vicdanının mı sesine uyduğuyla deneneceği çok açıktır. Bunun farkında olan kişi, nefsi kendisini herhangi bir kötülüğe yöneltmek ya da gevşekliğe sevketmek istediğinde, bunun bir imtihan olduğunu bilerek, hemen vicdanın gösterdiği yola yönelmelidir.
Allah, şeytanın iman edenlerin ve tevekkül edenlerin üzerinde bir etkisinin olmayacağını şöyle bildirmiştir:

“Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O’na (Allah’a) ortak koşanlar üzerindedir.”(Nahl Suresi, 99–100)

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\loneliness2.jpg

Allah’ın Kuran’da bildirdiği önemli bir sır, insanın kendisine gelen vesveseden nasıl kurtulacağıdır. Bu, Allah’tan korkan ve cenneti umut eden müminler için çok önemli bir konudur. Çünkü vesvese şeytanın insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırmak, onları boş ve amaçsız işlerle uğraştırarak vakitlerini almak amacıyla fısıldadığı yanıltıcı sözlerdir. Şeytan bu yolla insanlara, hüzün, korku ve sıkıntı vermeye, aralarını açmaya, Allah, kitap, din hakkında kuşkuya düşürmeye çalışır. Hak olmayan konularda insanları uzun ve olmadık kuruntulara kaptırır. Kuran’da şeytanın vesvese verme özelliğini anlatan ayetlerden biri şöyledir:

“(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez.” (Nisa Suresi, 120)

Şeytanın fısıldadığı kuruntular her ne olursa olsun, müminler Allah’ın gösterdiği yola uyduklarında, şeytan onlara etki etmeyecektir. Allah, şeytana karşı müminlere şunu hatırlatır:

“Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (Araf Suresi, 200–201)

Ayetlerde görüldüğü gibi, müminler şeytandan gelen vesveselere karşı çok dikkatlidirler. Uzun uzun oturup ondan gelen vesveseleri düşünerek vakit kaybetmez, söz konusu vesveselerle Allah’ın razı olmayacağı, bir mümine yakışmayacak sıkıntılı, hüzünlü, korkulu bir ruh haline girmezler. Bir sıkıntı, Kuran’a uygun olmayan bir düşünce hissettiklerinde hemen düşünürler. Bunun Allah’ın hoşnut olmayacağı şeytandan gelen bir vesvese olduğunu anlarlar. Hemen Allah’ı ve Kuran ayetlerini düşünerek şeytanın fısıldamalarından kurtulurlar.

Şeytanın Zorlayıcı Gücü Yoktur

Yazılar boyunca verilen örnekler şeytanın insanları nasıl sinsi yöntemlerle kötülüğe sürüklediğini, onları Kuran ahlakından uzaklaştırmak için nasıl ciddi bir çaba içerisinde olduğunu ortaya koyan davranış bozukluklarının bir bölümüdür. Ancak tüm bunları değerlendirirken göz önünde bulundurulması gereken çok önemli bir konu vardır.

Şeytan insanlar üzerinde zorlayıcı bir güce sahip olan bir varlık değildir. Kötülüğe teşvik ederken yaptığı, insanları yalnızca bu ahlaka çağırmaktır. Ona uymak ya da yüz çevirmek ise tümüyle insanın kendi iradesi altındadır. Allah, indirdiği hak kitaplarla, gönderdiği elçileriyle insanlara her konuda doğruyu ve yanlışı bildirmiştir. Ayrıca Yüce Allah, insanlara hayatın her safhasında, karşılaşılan her olayda kişiye her an doğru olanı ilham eden vicdanı yaratmıştır. Vicdan, Allah’ın dilemesiyle insanı her zaman hayra çağırmaktadır. Dolayısıyla nefsinde ne kadar çok kötülük olursa olsun, her insan bunlardan sakınabilecek, doğru ve güzel olanı bulabilecek bir bilgiye sahiptir. Bu nedenle şeytana uyan bir insan, bundan tümüyle tek başına sorumlu olduğunu bilmelidir. Ahirette, dünya hayatında yaptığı her davranışın hesabını “yapayalnız, tek başına” verecektir.

Tüm bu gerçekleri düşünebilen bir insan doğruyu görmeli, şeytanın insanlara büyük bir tuzak kurduğunu anlayarak, bir an önce onun şerrinden sakınıp Allah’ın razı olacağı bir ahlaka ulaşmalıdır. Bunun yolu ise çok kolaydır: “Kötülükten sakınıp iyiliği ilke edinerek Kuran ahlakını yaşamak”. Rabbimiz, Kuran’da iyiliklerin kötülükleri gidereceğini şöyle bildirmiştir:

… Şüphesiz iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir öğüttür. (Hud Suresi, 114)

Allah’ın “Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.” (Ahkaf Suresi, 13) ayetiyle bildirdiği gibi, güzel ahlaklarında istikrar gösterdikleri takdirde, Allah bu kimselerin hayatlarından korkuyu, hüznü çekip alacak, kötülüklerini örtüp bağışlayacak ve onlara yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecektir. Bu gerçek başka bir ayette ise şöyle bildirilmiştir:

İman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz. (Ankebut Suresi, 7)

ŞEYTANI DOST EDİNMEKTEN KAÇINMAK


Allah, Kuran’ın “Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.” (Zuhruf Suresi, 36) ayetiyle, Kuran ahlakından yüz çeviren insanların, şeytanın dostu haline geldiklerini bildirmektedir. Bir başka ayette ise bu gerçek “Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostlari kıldık.” (Araf Suresi, 27) sözleriyle haber verilmiştir. Şeytan, dost edindiği kimseleri etkisi altına almakta ve onları kendi çirkin ahlakı doğrultusunda yönlendirmektedir.

Allah’ın rızası ve hoşnutluğu yerine şeytanın dostluğunu kazanan kimseler, Allah’ın insanlar için yarattığı pek çok nimetten mahrum kalırlar. Bu nimet kayıplarından biri, hiç kimseyle gerçek anlamda dost olamamalarıdır. Dostluk, Kendisi’ni dost edinenlere Rabbimiz’in verdiği bir nimettir. Kuran’da “Sizin dostunuz (Veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir.” (Maide Suresi, 55) ayetiyle haber verildiği gibi, Allah bu kimselere salih müminlerin dostluğunu nasip eder.

Şeytanın dostluğu ise, insanı daima yalnız bırakır. Çünkü, şeytan dost edindiği kimselere yalanı, fıskı, isyanı, kötülüğü, inkarı, kini ve nefreti hoş gösterir. Şeytanın etkisindeki bir kimse, çevresindekilere karşı böyle bir ahlak anlayışı ile yaklaşır. Genellikle öncelikli olarak kendi menfaatlerini göz önünde bulundurarak hareket eder; daima kendisini düşünür; en iyi arkadaşı daima kendisidir. Bu nedenle söz konusu kişilerin Kuran’da kastedilen manada gerçek ve kalıcı dostluklar kurmaları mümkün olmaz.

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\man-757602.png

Kuran ahlakının yaşanmadığı bir toplulukta, insanların yardım isteyebilecekleri, işlerini, mal mülk gibi değerli eşyalarını emanet edebilecekleri, sır verebilecekleri, güvenilir ve candan bir dost bulmaları çok zordur.

Böylesine güvensiz bir ortamda insanların rahat ve huzurlu olmaları ise mümkün değildir. Çünkü, kendilerine karşı dost gibi görünen kişiler bile, aslında yalnızca menfaat peşinde olabilmektedirler. Dost olduklarını düşünen kimselerin bile birbirlerine olan bakış açıları dostluktan çok uzaktır. Birbirlerinin işine, arabasına, evine kısaca tüm imkanlarına kıskanarak bakabilir; onlardan üstün konuma gelme hırsına kapılabilirler. Bu amaçla, kolaylıkla birbirlerinin eksiklerini bulmaya ve birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışabilirler.

Bu anlayışla hareket eden kimseler son derece güvensiz ve samimiyetsiz bir ortam içerisinde yasadıklarının ve gerçek anlamda kimseyle dost olamadıklarının farkındadırlar. Ancak çözüm yalnızca Allah’ın kendileri için seçip beğendiği Kuran ahlakını yaşamalarındadır. Aksinde dünyada bu sıkıntıyı yaşayan kimselerin, ahirette de hiçbir dostları olmaz. Dünyada yaşadıkları huzursuz, samimiyetsiz, güvensiz ortam ahirette çok daha fazlasıyla karşılarına çıkabilir. Dünya hayatında şeytanı dost edinenlerin ahiretteki konumunu Rabbimiz şöyle bildirmiştir:

“Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur.” (Hakka Suresi, 35)

“Artık bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın bir dost.” (Şuara Suresi, 100-101)

İman edenlerin birbirleriyle olan dostlukları ise çok sağlam ve süreklidir. Çünkü müminleri biraraya getiren, onları birbirleriyle dost kılan, Allah’a olan samimi imanları ve Allah korkularıdır. Rabbimiz’in bir ayette “Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” (Al-i İmran Suresi, 103) sözleriyle
bildirdiği gibi, iman edenler birbirlerinin kardeşleridir. Bundan dolayı aralarındaki imana dayalı gerçek dostluk, Allah’ın izniyle hem dünyada hem de ahiret hayatında sonsuza kadar devam eder.

Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)